21 Haziran 2015 Pazar

Dönüm Noktası Momo


Ne yazayım ne yazayım diye kara kara düşünürken, kitaplığımda duran, yıllaaaar yıllar önce okuduğum, hayatımın rotasını değiştiren romanı gördüm. Gözlerimi ayırarak "Aha"gibi kaba bir tepki verdikten sonra kitabı özenle elime aldım. Kitabın sayfalarında dolanırken küçük kağıtlara yazılmış notlar gördüm. Bu notlar 2009 yılında ablam tarafından yazılmış mizah dolu ve biraz da unutulmuş notlardı. Okudukça bir güzel duygulandıktan sonra fevkalade konum için kolları sıvadım.

"Yahu bir kitap nasıl hayatının rotasını değiştirebilir?" diyorsanız pekala değiştirdiğini, bununla birlikte okuma alışkanlığımı da kazandırdığını söyleyebilirim. Biraz kitaptan bahsettikten ve naçizane anımı anlattıktan sonra size de küçük bir önerim olacak.

Bu kitap Michael Ende'nin 1973 yılında yazdığı Momo adında bir kitap. Eser, Avrupa Gençlik Kitap Ödülü Şeref Listesine girmiş ve 38 dile çevrilmiştir.

"Momo, ya da zaman hırsızlarının ve çalınmış zamanı insanlara geri getiren çocuğun tuhaf öyküsü," olarak adlandırılıyor.
Evet kısaca kitabın konusu budur efenim!

Ben küçük bir çocukken bir çok yaşıtım gibi kitap okumaktan pek haz etmeyen, okuyunca sıkılan, sıkılınca "uykusu gelenlerdim." Yaşıtlarımın okumayı seven kısmı seviye atlayıp "teen" romanlara geçerken ben Pıtırcık Tatil'deyi henüz bitirememiştim. Uykum geliyordu çünkü(!)

Peki bu kitap hayatımı nasıl değiştirdi? Bendeniz okumayı nasıl sevdim?
ZAMAN GERİYE AKSIN O ZAMAN...

Bir gün şişko ve gözlüklü bir abla bize misafirliğe geldi. Elinde, bir poşet ve bir kutu vardı. Poşeti ablamla bana uzatırken "Size kitap aldım minnoşlar, bunlar okuncak ona göreee. Hı bide kurabiye aldım siz seversiniz" deyip sırıttı. Kitap mı? Minnoş mu? Bunlar saçma kelimelerdi benim için. Mühim olan şişko ablanın diğer elinde tuttuğu kurabiye kutusuydu.
Ablam, ona hediye edilen "Momo" adındaki kitabı hunharca okurken ben kurabiyeleri mideye indirmiş, bana hediye edilen 100 Temel Eserden falanca kitaba bön bön bakıyordum. Elbette okumayacaktım!
Bir sonra ki sene ablam üniversiteye gittiğinde yalnızlığıma küfürler ederek ardında bıraktığı eşyaları özenle karıştırma görevini üstlendim. Uzun karıştırmalarım sonucu elime ablacığımın hunharca okuduğu Momo'yu aldım. İlk sayfasını açıp kokladım. "Kitap kokusu bu kadar güzel miydi cidden?"
Okurken kendimi kitabın içinde kaybetmiştim. O an hissettiğim yalnızlık hissini baş kahraman Momo unutturmuştu. Herkesi dinliyordu bir kere. Adı çok ilginç ve tatlıydı. Kimsesizdi ve ben buna üzülmüştüm. Değişik bir tipti ve insanlara yardım etmeyi seviyordu. Tüm bunlar ve hikayenin geri kalanında ki zamanın öneminin fantastik bir kurguyla yazılmış olması beni kitaba bağlayan etkenlerdi. Zaten uçsuz bucaksız olan hayal dünyam bu kitapla daha da aralandı. Kitapta adı geçen kaplumbağa Cassiopeia'dan bile etkilenip bir kaplumbapa almıştım ve ona aynı adı koymuştum.
Momo karakterinin iyi bir dinleyici oluşundan etkilenip defterime onun adını koymuştum.
Ve o kitap bittikten sonra elime geçen her kitabı okudum. Okuduğum her kitapta da hayata farklı bir gözle baktım. O gün, bugündür okuyorum ve yazıyorum dostlar ve cidden çok iyi bir olay bu:)

Sizinde başınızdan bu tür bir olay geçtiyse zevkle dinleyeceğimden emin olabilirsiniz.Yorum bölümünde bekliyor olacağım.
Eğer henüz böyle bir deneyim yaşamadıysanız ve hatta okuma alışkanlığınız yoksa, size tavsiyem şunlardan ibarettir:
1-Kişiliğinize,
2-Ruh halinize,
3-İlgi alanlarınıza göre kitap seçin ve okuyun.

PEK DE ÖNEMLİ OLMAYAN BİR NOT: Momo adını verdiğim günlüğümün sayfaları bitti. Cassiopeia adını verdiğim bıcırık kaplumbağam öldü.




Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

google-site-verification: googlecb64ffbd2229785a.html